Tuesday, May 22, 2007

Ordan Burdan

Hayat, bir yolmuş; varılan/varılacak yer değil. Böyle demiş bir şair. Acılarımızı hafifletmek için söylemiştir muhtemel. Acı, hayatın bir parçası; yolda karşımıza çıkan taşlar, hayatın ta kendisi zırvalığı... Hep duyduk/okuduk da böyle klişeleri, bir türlü inandıramadık kendimizi bunlara; bir türlü düstur edinemedik bunları kendimize. Acılara gömülmek daha mı kolay geldi mücadeleden bilmem. Sonuçlar üzerinden değerlendirildiğinde daha kötü gibi gözükse de aslında daha mı kolay acılar içindeyim deyip kendine bir bahane bulmuş olmak? Bilemedim. Mutlu olmak mı zor olan bu hayatta? Yoksa hep böyle miydi? Onu da bilemedim. Gerçek mutluluğun ne ve nerede olduğu ise ayrı bir tartışma konusudur yüzyıllardır süren ve asla cevabı bulunamayan. Bugün, anneannemin kendini daha iyi hissediyor olmasıdır beni mutlu eden; oysa yarın belki de hiçbir şey hissettirmeyecek bu durum bana; hasta yattığı günleri unutmuş olacağım. Yarın valizimi hazırlıyor olmak mutlu edecek beni, dostu görmeye çoook uzaklara gidiş hazırlığı, oysa döndüğümde yıllardır beklediğim şeyin yine olmadığını görmekten mutsuz olacağım. Heyecanla çıktığım yolculuğun bütün mutluluğunu unutarak. Bu mu yani hayat büyük şair? Sevinci de hüznü de adamın boğazına dizmek mi hayat dediğin? Yoksa biz mi beceremiyoruz bu hayat dediğin her ne haltsa onu? Yoksa aslında her şey zamanlamadan mı ibaret? Beceremediğimiz sadece bu mu? Bilemedim. Bildiğimiz bir bok da yok ya aslında; bakma, yiğitliğe bok sürdürmüyoruz.
Şu çoook uzaklardaki dost var ya, şimdi yanımda olsa; sarılır omzunda ağlardım diyorum ya da yanına gittiğimde yapacağım ilk şey bu olur diyorum ama yok, öyle olmayacak biliyorum. Sırıtarak, şımararak varacağım yanına, böylece bir şeyler yine bastırılmış, yine ertelenmiş olacak. Neyi ne zaman hissetmemiz gerektiği bile planlı yani, depresyonlarını bile uygun zamana erteleyerek yaşamak zor zanaat, tecrübeyle sabit.
Bir de böyle sınırda yaşamak durumu var ki senelerdir yakamızı kurtaramadık. İki tarafa da sadece bir adım mesafede olup da nereye doğru adım atacağını bilememe. İkisi de cesaret istiyor ve bu benim gibi korkaklar için çok fazla. Bir tarafta seni bekleyen kutularca "paksil" var, denedik gördük; öte yanda küçük mutluluklarla hayatı kotarma, bunu da niyeyse yakıştıramadık bir türlü kendimize, o elbise bir türlü olmadı üzerimize, kilo aldık olmadı, verdik olmadı, olmadı işte.
Bu nasıl bir bastırılmışlıktır çözemedik. Böyle bir dünyada mutluluğu yasak ettik kendimize. Böyle de olur olmaz sorumluluklar yükledik omuzlarımıza, taa ergenlikten beri. O gün bu gündür atamadık omuzlarımızdan. Lakin, tavşan dağa küsmüş; dağın haberi yok misali; mutsuzluk oldu ödediğimiz bedel, dünyadaki tüm kötülüklere karşı. Açları düşündük, yediğimiz lokma boğazımıza dizildi; işsizleri düşündük, köleliğimize şükrettik; evsizleri düşündük, evimiz saray oldu içinde huzur olmasa da...
Bulunan cevapları yazmaktır adet olan ya, biz daha sorulardayız. Du bakalım n'olcek?