Monday, March 24, 2008

Deliler...

Konuşmak lazım.
Uzun uzun. Önünü ardını düşünmeden konuşmak, anlatmak, dinlemek sonra. Bu eksiklik duygusundan kurtuluruz belki de bu şekilde. Ya da tüm korkularımız yok olur birden bire. Bütün anlattıklarımızla beraber korkular da çıkıp gidiverir içimizden belki.
İçinde şekillendirmeye çalışmak yanlıştır belki de, doğru zamanları kovalamak da. Anlatırken aydınlanırız belki, farkına varırız neyin ne olduğunun.

Uyanmak lazım.
Aşka rağmen sarıp sarmalayan bu kış uykusundan uyanmalı bir an önce. Beklerken de yaşamayı öğrenmeli. Hayat o kadar da uzun değil. Bir kez olsun doğru yöne bakabilmeyi becermek lazım. Telaşa mahal vermeden yakalamak lazım günü. Ölümden başka bir yer yok yetişmemiz gereken...

Sunday, March 2, 2008

???

Nasıl buldun beni? Denk mi geldi gerçekten? Yoksa gerçekten bu kadar imkansız mı bütün bu olup bitenleri mantığa bürüyüp açıklayabilmek? İmkansız değilse de tercih edilen de değil. Böyle inanamayarak, hayranlıkla ve her daim şükrederek bakakalmak gözlerine tercihimiz.



Hiçbir şey istemediğimi zannettiğim bunca zaman meğer sen şekilleniyormuşsun kafamda.



Sonra elinde büyü kitabınla geldin. Her yeri maviye boyadın. O mavinin içine dalıp da bütün dünyayı unutabilmek ne güzelmiş meğer. Kaçacak, sığınacak bir yerin varlığı nasıl bir huzur veriyormuş insana. Nasıl da umut veriyor elini tutup hayal kurmak, bütün hayaller nasıl da bir adım ötemizde görünüveriyor gözlerimize. Sanki önce biraz izleyip tadını çıkaralım, nasılsa elimizi uzatsak avuçlarımızın içine alıveririz hepsini. Öylesine mümkün herşey seninle. Öte yandan, hiçbiri olmasa da olur...